Oğuz
Atay’ın hikayelerinin toplandığı Korkuyu Beklerken kitabının ilk öyküsü
olan “Beyaz Mantolu Adam” modern kısa hikâye geleneğine uygun olarak ve alışık
olduğumuz gibi yalnızlık ve başarısızlıkla tanımlanan bir hikâye kişisine
sahip. Bu hikâye kişisi o kadar başarısız ki konuşmayı dahi başaramıyor. Öykü
bu başarısız ve yalnız olmakla kalmayıp üstüne fakir ve pis adamın büyük bir
camide dilenmeye çalışmasıyla başlıyor. Bunu da beceremeyen adam, gözlerinin
işlevini yitirdiği bir anda ilk paralarını alıyor. Sonra ihtiyar bir adama
gölgeye gitme konusunda yardım ediyor. Sonra bir adamın bavulunu taşımaya yardım
ediyor, ücreti mukabilinde. Sonra, sonra, sonra…
Yalnız, başarısız, fakir, pis, üstü
başı paramparça olmuş bu adamın elinde son kalan şey olan iradeyi de öykünün
anlatıcısı alıyor, vermiyor. Konuşmasına izin verilmediğinden konuşamıyor,
kendini sürükleyen insanlara tepki veremiyor. Dilenmesiyle ve yardımlarıyla
kazandığı paralarla, ki eksik, bir sokak satıcısından konuşmadan hiçbir şey
yapmadan bir kadın mantosu alıyor. Bu mantoyla öykünün seyri değişiyor ve
insanların gözünde hem alay konusu oluyor hem de bazıları tarafından saygı
görür bir noktaya erişiyor. Ancak yine bir agency sahibi olmayan mantolu
adam, oradan buraya sürüklenmeye devam ediyor. Bu sürüklenme canlı manken olma
noktasında zirveye varıyor.
Son kısımda ise beyaz mantolu adam,
öykünün anlatıcısı tarafından elinden alınan agency'yi kazandığından ya da hikâye
anlatıcısı böyle olmasını istediğinden denize doğru yürüyor ve yürümeyi
bırakmıyor. Su seviyesi boyunu geçiyor ve bunalıp boğulduğu bu yaşama
gerçek anlamda boğulmayı "tercih" ederek son veriyor. Bu son aynı zamanda öykünün
sonu olmakla beraber, onun bu hikayesinin sonuna tanıklık eden bıyıklı genç
adam, bu hikâyeyi beğeniyor ve bunu dile getiriyor: “Amma da hikâye”.